31 Ekim 2011 Pazartesi

İlginç Bilgiler

*İnsan kendi dirseğini yalayamaz,
*Hapşırmayı engellemeye çalışırsan, başındaki veya boynundaki damarlardan birinin yırtılabilir ve ölebilirsin,
*Hapşırdığın sırada gözlerini açık tutmaya çalışırsan, yerlerinden fırlayabilirler,
*Parmak izleri gibi dil izlerinin de her insan için benzersizdir.
*Yataktan düşerek ölme olasılığı iki milyonda birdir.
*Sivrisineklerin 47 tane dişi vardır.
*Kedi ve köpekler de insanlar gibi solak yada sağak olabilirler.
*Zürafanın ses telleri yoktur.

Jasmin Elmaoğlu
Sevag Büyüksimkeşyan

İNSAN VUCUDUNDA BİLMEDİKLERİNİZ


Insan vucudu, mucizelerle dolu bir makinedir. simdi okuyacaginiz vucudunuzla ilgili gercekler sizi neden bu sekilde yaratildigimiz  konusunda merakta birakacak.

-Bilimadamlarina gore IQ'nuz ne kadar yuksekse o kadar cok ruya gorursunuz.

-Insan vucudundaki en buyuk hucre yumurta hucresi, en kucuk hucre ise sperm hucresidir.

-Bir adim atmak icin 200 kasinizi kullanirsiniz.

-Ortalama bir kadin ortalama bir adamdan 5 inc (12,5 cm) daha kisadir.

-Ayak basparmaginizda iki kemik olmasina karsilik diger dort parmaginizda ucer kemik bulunur.

-Bir çift ayakta 250,000 terbezi vardir.

-Tam dolu bir idrar kesesi asagi yukari bir beyzbol topu ebadındadr.

-Mide asidiniz bir jileti eritebilecek güctedir.

-Insan beyin hucresi 5 takim Encyclopedia Britannica'daki bilgileri alabilecek kapasitededir.

-Yiyecegin agzinizdan midenize ulasmasi yedi saniye surer ..

-Ortalama bir ruya 2-3 saniye surer.

-Gogusleri kilsiz erkekler, killi erkeklerden daha fazla karaciger sirozuna yakalanirlar.

-Dollenme aninda, yaklasik yarim saat tek bir hucre olarak yasarsiniz.

-Her bir ayaginizda yaklasik bir tirilyon bakteri vardir.

-Vucudunuzun 30 dakikada saldigi isi ile iki litre suyu kaynatabilirsiniz.

-Dis minesi vucudunuzdaki en sert seydir..

-Disleriniz dogumunuzdan 6 ay once (disetlerinizin icinde) olusmaya baslar.

-Sevdiginiz birine bakarken gozbebekleriniz genisler. nefret ettiginiz birine bakarken de genisler.

-Sarisinlar, esmerlerden daha fazla sac teline sahiptir.

-Burnunuzla basparmagini ayni boydadir.

JENNİFER VE ARDA

İnsanlar neden birbirine benzemez?

İNSANLAR NEDEN BİRBİRLERİNE BENZEMEZLER

Kromozomlar üzerindeki Belli bir karakteri gösteren gen bölgesi.
*   Aynı özelliğin oluşmasını sağlayan genler homolog kromozom çiftinin karşılıklı bölümlerinde yer alır.
*   Karakterlerin oluşmasını genler sağlar.
*   Her gen bir özellikten sorumludur.
*   Homolog kromozomdan insanda 23 çift vardır.

Homolog kromozomlar çeşitliliği sağlar ve bu nedenle hiçbir insan birbirine benzemez.


                                         LORİ SARI
                                 ALEKS BAKIRCI

UZAYA İLK GÖNDERİLEN HAYVAN


UZAYA İLK GÖNDERİLEN HAYVAN

Uzaya gönderilen ilk hayvan Laika adında bir köpek. 3 Kasım 1957 tarihinde, Ruslar tarafından Sputnik 2 aracında uzaya gönderilen Laika, aynı zamanda Dünya 8217;dan uzaya gönderilen ilk hayvandır.
Bundan sonra, geçtiğimiz 40 yıl boyunca uzaya köpek, tavşan, maymun, kaplumbağa, örümcek ve fare gibi hayvanlar göderildi.

LARA KEŞİŞOĞLU  
LORİN MURAT

PİRAMİTLER

Mısır Piramitleri, Mısır’da yer alan eski piramit şekillerde yapılardır. Mısır’da 100’den fazla piramit vardır. Piramitlerin çoğu Eski Krallık Dönemi'nden Orta Krallık Dönemi’ne kadar firavunların mezarı için inşa edilmiştir. Bilinen en eski piramit 3. Hanedan döneminde inşa edilen Basamaklı Piramit’tir. Bu piramit ve etrafını çevreleyen bloklar; mimar İmhotep tarafından tasarlanmıştır. Ayrıca bu yapılar dünyanın en eski şekilli taşlardan inşa edilmiş yapısıdır. En çok bilinen piramitler gize’de bulunmuştur. Birkaç Gize Piramidi inşa edilmiş en büyük yapılardandır. Gize Piramitleri’nin en büyüğü olan Keops Piramidi şu ana kadar zarar görmeden ayakta duran, Dünya’nın Yedi Harikası’ndan biri olarak görülmektedir.

İlya Yavaş
Edvin Davulcu

Yıldırım Nedir?

GERÇEKTEN UZAYLI VAR MI??????

Eğer uçan daireler bugün gerçek iseler neden bu zamana kadar insanlığın temsilcileri olan makamlarla bire bir temas kurmuyorlar da elli altmış yıldan beri hemen her gün havalarda dolaşıp duruyorlar ? Neden bilim ya da siyaset adamlarına değil de (pilotlar hariç) genellikle ilgisiz kişilere görünüyorlar? Yüzlerce gözlem uydusu dünyanın çevresinde dönüp duruyor. Bu uydulardan yerdeki birkaç metrelik cisimler bile tespit edilebilirken altlarında dolaşan uçan daireleri neden tespit edemediklerini sormak gerekir. Bu konuda samimiyetine inanmadığım birileri TV’ lerde bu suale U.S.A’ nın hayalet uçaklarını örnek olarak gösteriyorlar, ancak bu uçaklar radarlarda kuvvetli eko vermiyorlar, ama gözle çok rahat izleniyorlar.

 
Dünyanın her köşesinde her gün, yüzlerce gözlemevinde binlerce astronom mükemmel teleskoplarla gökyüzünü inceliyorlar ve her nedense uçan daireler bu insanlara gözükmüyorlar ! Bilimsel aletlerle, yukarıdan aşağı da bakılsa, aşağıdan yukarı da bakılsa, bilimadamları uçan daire olarak tanımlanabilecek her hangi bir yabancı cisim görmüyorlar. Görüyorlar da saklıyorlar demek - ki bazıları bunu da diyor - tamamıyla doğru değildir.Fakat bir takım gözlem verilerininde askeri istihbaratlarca saklandığı aşikardır.
Kaynak: http://gizemliuzay.blogcu.com/gercekten-uzaylilar-var-mi/1454462

                                                                                                                                 Arek Basmacı
                                                                         Mina Hanamirian 

İnsanlar Neden Rüya Görür?

Rüyalar kısaca REM ( Rapid eye movements) adı verilen hızlı göz hareketlerinin gözlenebildiği sırada görülür. Uykunun bu evresi REM veresi olarak adlandırılır. Kişi REM evresi sonunda uyandırılırsa,anımsanan rüyalar genellikle basittir: bir-iki görüntü,bir-iki kişi,bir-iki nesne.
Öte yandan beynin belli bir bölümünden küçük bir elektrik akımı geçirildiğinde,insan ve nesnelerden oluşan bir görüntü yada anın canlanması sağlanabilmektedir.
Beynin etkinliği uyku sırasındada kaydedilebilir ve böylece kişinin rüya görüp görmediği belirlenir. Uyku,kan dolaşımı,solunum gibi faaliyetlerin çoğunda faaliyet seviyesinin azalması demektir. Canlı varlıkların çoğunun faaliyetinde bir devirli düzen vardır;bunlardan bazıları,geceyle gündüzün doğurduğu ritme tekabül eder.
Normal uyku,az ve çok derindir. Derin ve hemen hemen rüyasız geçen uykular da var gibidir. Normal uykunun derinliği başlangıçta süratle artar sonra uyanıklığa varmak üzere derece derece azalır. Bununla beraber normal uyanış,en hafif uykudan yeteri kadar açık bir süreksizlikle ayrılmıştır.
Uykudaki düşünce de bir nevi düşüncedir ama artık bu uyanıklık halindeki düşünce gibi davranışın gerçek bir uyma zorunluluğuna bağlı değildir;bu düşünce aşağı derecede bir gerginliği olan kararsız yöneliminde çok hareketli ve dolayısıyla mantıksız bir faaliyettir.
Görüşler,uyku ile arasındaki orta haller ve bilhassa bu iki hal arasındaki hakiki uykudan önce (veya bazen de sonra) yer alan gidip gelmelerde kendini gösterirler.
Mesela: İnsan,uykusunu yenmeğe çalışarak bir kitap okurken başı birden bire bir yana düşer,sonra tekrar doğrulur ve bu böylece sürer. Hemen hemen ani olan bu uyuklamalar sırasında görme ve işitme sanıları görülür. (Nesneler ve kişiler hakkında hayaller,kelimelerin veya saçma sapan cümlelerin işitilmesi gibi.)
Bir kurama göre,derin uykuda beyindeki sinir hücrelerinden biri doğal süreçte yavaşça elektrikle yüklenmekte ve komşu hücreleri de aynı biçimde etkilemektedir. Bu,uyanık olduğumuzda düşüncelerin gerçekleşmesine yarayan mekanizmaya benzemektedir. Sinir hücrelerinin uyarılmaları anılarımızı canlandırıp "sahnelere" dönüştürür. Uyandığımızda da bunları anımsayıp rüya olarak adlandırırız.

Jennifer Rachel Dadyan
Arda Azinyan




Mumyalama neden ve nasıl yapılır?

   Mumyalama tekniklerinin amacı,ölen kişinin hayattayken sahip olduğu görünüşünü korumasını sağlamaktı.Bu yapılırken önce vücut iç organlarından ve suyundan arındırılır,üzerine güzel kokular dökülür,çürümeyi engellemek için hoş kokulu ve şifalı bitkilerle doldurulurdu.Daha sonra şeritler kullanılarak özenle sarılan mumya,koruyucu muskalarla kaplanırdı.Ama bu da yeterli değildi. İç içe konulan bir çok tabuta yerleştirilen mumya son olarak bir lahitin içine yerleştirilirdi.Her lahitin üzerine ölen kişinin tasviri yontulurdu.İç organlarının konduğu kanoposlar,ölünün hizmetçiliğini yaptığına inanılan küçük heykeller,cenazeye göz kulak olurdu.Tüm bu eşyaların üzerinde yazılar veya sembollerle dolu etiketler bulunurdu.Ölünün cennete gitmesi için Tanrı Osiris'in mahkemesinden geçmesi gerekirdi.Bu yüzden sorulan sorulardaki tuzaklara ölünün düşmemesi için tabuta bir de ölüler kitabı konulurdu.


Jasmin Elmaoğlu
Sevag Büyüksimkeşyan

Kaynakça: http://www.yorumkat.com/genel/66947-mumyalama-nasil-ve-neden-yapilir.html

UZAY NEDİR?

Uzay Nedir?
Uzay, Dünya'nın atmosferi dışında evrenin geri kalan kısmına verilen isimdir. Uzay'ın sınırları asla kesin değildir ve Uzay hep büyür. Atmosfer ile uzay arasında kesin bir sınır bulunmamaktadır, fakat Dünya'nın atmosferi yukarı doğru çıkıldıkça incelmektedir. Uzayda milyonlarca gökada bulunmaktadır. Bu gökadalar içinde milyonlarca güneş sistemleri, gezegenler ve gök taşları bulunmaktadır.
Uzay çok eski dönemlerden beri insanların büyük ilgisini çekmiş, sonu olup olmadığı; varsa, sınırlarının nereye kadar uzandığı bilginleri ve felsefecileri yakından ilgilendirmiştir. Uzayda yer alan gökcisimlerinin incelenmesi, bunların hareketlerinin diğer gökcisimlerinin davranışlarına yaygınlaştırılması, uzay hakkında çok az da olsa kimi fikirlerin ortaya atılmasını sağladı. Çağlar geçtikçe insanların daha güçlü teleskoplarla uzayı incelemesi uzay hakkındaki bilgileri artırdı. Uçan cisimlerin ortaya çıkmasıyla Dünya'yı çevreleyen yakın uzay hakkındaki bilgiler, daha da artmaya başladı. Nihayet, güçlü füzeler, yapma uydular, Ay'a insanlı ya da insansız araçlar gönderilmesi, Güneş Sistemi içinde yolculuk yapacak yapma uyduların geliştirilmesi, çok güçlü radyoteleskoplarla uzayın derinliklerinin araştırılması, 20. yüzyılın ikinci yarısında insanlığın uzay hakkındaki bilgilerini önemli ölçüde genişletti. Bu arada teorik fizik ve astronomi konusunda devrim yapacak görüşler ortaya atan Einstein gibi bilginlerin uzay konusunda ortaya attıkları pek çok kuram, gözlemcilerin uzay üzerine verdikleri bulguların mantıklı bir şekilde açıklanmasını sağladı. Uzay konusundaki ilk sağlam bilgiler, 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başında, özellikle kuzey ülkelerinde kurulan gözlemevleri sayesinde alındı. ABD'nin Kaliforniya eyaletinde bulunan Palomar Gözlemevi, Dünya'da mevcut gözlemevlerinin en büyüğüdür. Buradaki aynalı teleskopun çapı 5 m., yüksekliği 40 m.dir. Bu gözlemevlerinde uzaydaki gökcisimlerinin kütlesi, hacmi, ışığının şiddeti vb. incelenmektedir. Uygulamalı fiziğin geliştirdiği tayf (spektrum) analizi, uzaydan gelen ışıklardan, cisimlerin hangi elementlerden oluştuğunu göstermektedir. 1932'de K. G. Jansky adındaki bir mühendisin rastlantı sonucu bulduğu uzaydan gelen radyo yayınları, daha sonraki yıllarda radyoteleskopların doğmasına ve uzayın derinliklerinin dinlenmesine, bu radyo yayınlarının kaynaklarının ve nedenlerinin bulunmasına yol açtı. II. Dünya Savaşı sırasında Almanların geliştirdiği V-1 ve V-2 füzeleri daha sonraki yıllarda uzayın keşfi için yapılacak çalışmalarda büyük bir adım oldu. 1947-1956 yılları arasında özellikle ABD, uzay çalışmalarına büyük hız verdi. Yapılan uzay uçuşu denemelerinin hiçbiri bir uzay aracını yörüngeye oturtmayı başaramadı. Bu arada SSCB, 1957 yılında üç kademeli Vostok füzeleri ile "Sputnik" adındaki ilk yapma uyduyu Dünya çevresinde yörüngeye oturtarak uzay yarışında öne geçti. Uydulardan elde edilen uzay üzerine bilgiler, canlıların, özellikle insanların uzayda yaşayabilmeleri için hangi koşulların yerine getirilmesi gerektiğini ortaya koydu. Böylece uzay tıbbı doğdu ve gelişti. Uzayda ilk insan ise 12 Nisan 1961 tarihinde SSCB'nin uzaya gönderdiği Yuri Gagarin oldu. Bu arada, insanların uzay boşluğuna yerleşmelerini sağlamak, uzayı uzaydan izlemek, Dünya üzerinde haberleşme kolaylıkları sağlamak için binlerce uydu yörüngeye yerleştirildi ya da uzayın boşluğuna fırlatıldı. Nihayet 1969 Temmuzu'nda Ay'ın ABD'li astronotlar tarafından fethedilmesi, uzay çalışmalarında en önemi adımlardan biri oldu. Günümüzde uzay yarışı büyük bir hızla sürmektedir.



UZAYIN YAPISI

Big bang ya da Büyük patlama, evrenin yaklaşık 14 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan bilimsel teori. Galaksiler nebulözler ve yıldızlararası plazmanın bu şekilde meydana geldiğini savunur. Bu ilk infilaktan bu yana çok daha küçük patlamalar halen devam etmekte (süpernovalar) ve evren, genişleyip büyümeye devam etmektedir.
Gerçekten de dünyamızdaki gözlem evlerinden izlenen uzak galaksilerin ışığındaki kırmızıya kayış, bunun ispatı olarak kabul edilmektedir.
Büyük patlamadan gelen radyasyon, ilk defa 1964′te tespit edilmiştir. New Jersey’deki Bell Laboratuvarlarından Arno Penzias ve Robert Wilson, Samanyolunun dış kısımlarından gelen belirsiz radyo dalgalarını ölçmeye çalışıyorlardı. Fakat bunun yerine gökyüzünün her tarafından gelen bir radyasyon buldular. Bu ışınımın bütün yönlerdeki parlaklığı aynı idi ve yaklaşık 3° Kelvin sıcaklığında bir ortamdan geldiği anlaşılıyordu. Daha sonra Penzias ve Wilson, bu buluşları için bir Nobel ödülü kazandılar.

 Bu kozmik fon radyasyonunun, büyük patlamadan hemen sonra kainatı dolduran sıcak gazdan geldiği tahmin edilmektedir. Astronomlar, 1920′lerden beri kainatın genişlediğini biliyorlardı. Bu genişlemenin hızı da, 15 milyar yıl kadar önce bütün maddenin tek bir anda aynı noktada bulunması gerektiğini gösteriyor. İşte tam bu ilk zamana büyük patlama deniyor. O zamandan beri de kainat sürekli olarak genişlemektedir.
Büyük patlamadan sonra kainat radyasyondan yayılan çok sıcak gazla dolmuştur. İlk önce gaz, temel parçacıklardan meydana gelmişti: Önce kuarklar oluştu ve bunlar bir araya gelerek protonları ve nötronları meydana getirdi; daha sonra da elektronlar ortaya çıktı. Büyük patlamadan 300.000 yıl sonra, sıcaklık 3000 °K’ye düşünce bu parçacıklar birleştiler ve atomlar oluştu.
Bu durum, kainata büyük bir değişiklik getirdi. O zamana kadar elektrik yüklü parçacıklar radyasyonu çok kolay emerlerdi. Radyasyon çok uzağa gidemediğinden, gaz da şeffaf değildi. Fakat nötr atomlar radyasyonu iyi ememediler. Bu durumda hareketine bir engel kalmadığından, radyasyon uzayda yayıldı.
Uzay genişledikçe radyasyonun dalga boyu uzadığı için, daha soğuk bir cisimden geliyormuş kanaatini vermeye başladı. Bizim radyasyonu ölçebildiğimiz şimdiki zamana kadar radyasyon, mutlak sıfırın ancak birkaç derece üstündeki sıcaklıklara kadar soğudu.

Penzias ve Wilson tarafından bulunan kozmik fon radyasyonu, bu düşünceye mükemmel olarak uymaktadır. Hem sıcaklık doğru derecedeydi hem de radyasyon bütün gökyüzünde aynı sıcaklıktaydı; çünkü bütün yönler büyük patlamaya doğru gidiyordu.
Fakat bu keşif ortaya çözülmesi gereken bir de bilmece çıkardı. Fon radyasyonu, büyük patlamadan 300.000 yıl sonra gazın son derece homojen olduğunu göstermektedir. Gazın içinde büyük topaklar ve delikler olsaydı, bunlar radyasyonun gökyüzündeki dağılımında sıcak ve soğuk bölgeler olarak gözükecekti. Öte yandan bugün çok topaklıdır. Kümeler, ince uzun gruplar halinde toplanan galaksiler ve bunların aralarında boşluklar vardı. Bu büyük yapıların orijinal gazın içindeki topaklardan çıkmış olması gerekmektedir. Tıpkı sütün topaklanarak peynire dönüşmesi gibi.
Kozmoloji ile uğraşan bilim adamları, fon radyasyonu iyi incelenirse, bunun sıcaklığında bazı sapmalar bulacaklarına inanıyorlar. Astronomlar, kozmik fon radyasyonunun sıcaklığını 1960′lardan beri giderek artan bir dikkatle ölçmektedirler. Birkaç yanılmanın dışında, yalnızca ortalama sıcaklıktan sapmalara sınırlamalar koyabilmişlerdir. Yerden yapılan son deneyler, bunların da bir Kelvin’in 30 milyonda birinden fazla olamayacağını gösteriyor. Yerden gözlem yapan astronomlar, kozmik fon radyasyonunu incelediklerinde iki hususla karşılaşmaktadır: Birkaç santimetre daha uzun dalga boylarında gözlem yaptıkları zaman bizim galaksimiz Samanyolu’ndan gelen radyasyon, zayıf fon radyasyonundan baskın çıkıyor. Bizimi galaksimizdeki parlak ve karanlık kısımlar, fon radyasyonundaki herhangi bir sapmayı kolaylıkla maskeliyorlar.
Daha kısa dalgaboylarında ise Samanyolu daha zayıftır; fakat bu dalga boylarındaki radyasyon, Dünyanın atmosferindeki su buharı tarafından emilmektedir. Dünyanın her yerinde, çeşitli gruplar, yüksek dağlar, Antarktika ve yüksekte uçan balonlar gibi havanın kuru olduğu yerlerden gözlem yaparak bu problemi çözmeye çalışmışlardır.
Buna en iyi çözüm, bir uydudaki kısa dalga boylu bir radyo alıcısıdır. 1970′lerin ortalarında, bu gözlemcilerin çoğu, NASA’nın Goddard Uzay Uçuş Merkezindeki bilim adamlarıyla işbirliği yaparak Kozmik Fon Keşif Uydusu COBE’nin tasarımına katkıda bulundular.
18 Kasım 1989′da COBE, yörüngesine mükemmel bir şekilde oturtuldu. COBE’nin taşıdığı üç araçtan iki tanesi gökyüzünü uzun kızılötesi dalgaboylarında gözlemledi. Araçlar, uzaydan gelen zayıf sinyallerin uzay aracının kendi sıcaklığından etkilenmemesi için sıvı helyumla soğutulmaktaydı. Bu araçlar görevlerini seferin dokuzuncu ayında sıvı helyumun bittiği sırada tamamladılar. Araçlardan biri fonun ortalama sıcaklığını görülmemiş bir hassasiyetle ölçerek 2.735 °K değerini buldu. Diğeri de ilk defa olarak, uzun kızılötesi dalgaboylarında uzayın haritasını çıkardı.
Üçüncü ölçüm aleti fon radyasyonunun parlaklığındaki sapmaları aramak için tasarlanmıştı. Altı diferansiyel mikrodalga radyometreden oluşan bu düzenek gözlemlerine devam ediyor; çünkü bunların soğutulması gerekmiyor. Bunlarla gökyüzü şimdiye kadar iki kere tarandı ve üçüncü taramaya devam edilmektedir. Radyometreler gökyüzünü 3.5, 5.7 ve 9.5 milimetre olmak üzere üç kısa radyo dalga boyunda gözlemlemektedir.
Halen, dünyanın çeşitli yerlerinde aynı derecede hassas aletlere sahip ekipler COBE’nin görebileceğinden daha küçük, bir açı dakikası sapmalar bulmak için gözlem yapmaktadır.


Kaynakça: www.msxlabs.org
www.wikipedia.com


                                
Aren Zurnacı
Kamer Erdinç

MeRhAbA DüNyA!

Biz Özel Esayan Ermeni İlköğretim Okulu Fen ve Teknoloji Kulübü öğrencileri kendimizi dünyaya tanıtabilmek, çalışmalarımızı sizlerle paylaşmak ve önemli bulduğumuz konular hakkında sizin de görüşlerinizi almak adına bu blogu hayata geçiriyoruz....

Bizi izlemeye devam edin.................